1 Temmuz 2012 Pazar

SINAVI KÖTÜ GEÇEN GENÇLERE GELECEK VADEDEN MESLEK ÖNERİLERİ: FACEBOOK FOTOĞRAFÇILIĞI

“Her şey tek bir denemeyle başladı –fotoğraflanmış nesnelerle sarılı olmamızın ortaya çıkardığı bazı estetik ve ahlaki sorunlara değinen bir makaleydi bu; -“ der Susan Sontag “Fotoğraf Üzerine” adlı fotoğrafla ilgilensin ya da ilgilenmesin herkesin mutlaka okuması gereken müthiş kitabının açılış cümlesinde. Beni bugün yazacaklarım üzerine düşünmeye başlatan an ise bir ekonomi kanalında büyük bir holdingin CEO’su ile yapılan röportajda geçen birkaç cümle. İş görüşmesine gidecek gençlere öneriler veriyordu adam ve “sanal ortamda hayatınızı paylaşmayın” diyordu. “Bu sizin ekonomik durumunuzdan, cinsel ilgilerinize, tatil tercihlerinizden, sosyal statünüze kadar birçok bilgiyi ortaya dökmeniz demektir.”
 Kızım bebekken cep telefonum ve elektronik posta kutuma bebek bezi, pudra, mama gibi ürünlerin kampanya bilgileri geliyordu. Belli ki alışveriş alışkanlıklarımız takip ediliyor. Dış dünyadaki güvenlik kameraları ara sokaklara kadar girdi. Dünyada DNA bankacılığı tartışılıyor. Birçok batılı ülke bu bankaları kurdu bile. İngiltere’da trafik suçu işlediğinizde DNA’nız alınıyor. Suçun önlenmesinde çok önemli olabilecek bu uygulamaların diğer yüzü pek tartışılmıyor. Genetik mükemmeliğinizden hastalıklarınıza kadar olan bunca intim bilgi kimin kontrolünde olacak, bu bilgilere kim ulaşacak?
Ekonomik, genetik, fiziki takibin dışında sosyal hayatınızın takibi de bağımlısı olduğunuz facebook yoluyla yapılıyor olmasın sakın? George Orwell’ın herkesi gözetleyen “Büyük Abi” kehaneti 2012’de kendini gerçekleştirmiş görünüyor. (1984’den bu yana çok zaman geçmedi...)
Belki de “sanal” ve “gerçek” olanı ilk kez tanımladığını bilmeyen Platon,” Şimdi bilgimizi ve bilgisizliğimizi şu anlatacaklarımla ölç. Yeraltında bir mağara tasarla. Mağaranın kapısı bol ışıklı bir yola açılıyor. Ama mağarada oturan insanların kolları, boyunları ve bacakları zincirlerle bağlanmış, sırtları da ışığa çevrilmiş. Öyle ki sadece karşılarındaki mağara duvarını görebiliyorlar, başlarını arkaya çeviremiyorlar, kendilerini bildikleri andan beri de burada böylece oturmaktalar. Düşün ki sırtlarının arkasındaki ışıklı yoldan bir sürü nesneler geçiyor, ışık bu nesneleri mağaranın duvarına yansıtıyor. Şimdi bu adamlar sadece mağaranın duvarına yansıyan hayalleri görebilirler, o hayalleri meydana getiren hayalleri göremezler değil mi? Bu adamların gözünde gerçeklik, asıl gerçeklerin duvarda yansıyan hayallerinden ya da gölgelerinden başka bir şey değildir...” derken bir yandan fotoğraf makinesinin nasıl çalıştığını anlatıyor, bir yandan da fotoğrafın  bir anlamda yalan söylediğini, zincirinden kurtulmayan, kurtulamayan algının, ruhun, aklın kolayca gerçek olmayana, sanal olana kapılıp gidivereceğini anlatıyor.
Artık kimse yaşadığı gerçekle yetinemeyecek gibi görünüyor. Gerçek o kadar sıkıcı ve yavan ki, duvara, kağıda ya da bir internet sayfasına düşen zahiri, “mış gibi yapmaya” hizmet ediyor.
Arkadaşlarla buluşmak, bir törene, bir konsere şahit olmak artık gerçek anlamını çoktan yitirdi. An, o an değil, facebook sayfalarında yaşanıyor, fotoğraflara bakılıyor, “etiketler” konuyor, yorumlar yazılıyor, orada olmayanlar hasetle karışık bir röntgenci duygusuyla olan bitene tanıklık ediyor. Bunun yaşanabilmesi içinse “gerçek” anda herkes fotoğraf makinelerini silah misali belinden çekiyor, -“shoot” kelimesinin hem vurmak hem de çekmek olarak kullanılması tesadüf olmasa gerek- birbirinin ve kendinin fotoğrafını çekmeye başlıyor.
Bu çılginca başkalarıyla paylaşma isteği, kendilik algısını da zedeliyor olmasın? “Oradayım, buradayım, kahve içiyorum, köfte yiyorum, örgü örüyorum, hatta duruyorum” şeklindeki durum güncellemeleri on beş dakikalığına olmasa da birkaç saniyeliğine kendini önemli hatta kendi çevresinde “ ünlü” hissettiriyor.
İşin bir de ilişkiler boyutu var elbet. “Çıkma teklif etmek, flört etmek, arkadaşlık teklif etmek” gibi benim gençliğimin naif kavramları yerini “ ilişki iletisi göndermek, dürtmek, eklemek” gibi ne idüğü belirsiz durumlara bıraktı. Genç kızlar bir sevgilileri olduğuna, gerçek hayatta yaşanan, el tutmak, yemeğe davet etmek, öpüşmek ya da en basitinden sözle ifade ile değil, facebook’un onlara söyledikleri ile ikna oluyorlar. İlişkisini güncelledi mi? İleti gönderdi mi? Birlikte paylaşılmış bir günün anlamı yok, o günün fotoğraflarının internet sayfalarında paylaşılması gerek.