15 Ekim 2011 Cumartesi

ÇOCUK İSTİSMARININ BİLİNMEYEN ŞEKİLLERİ -2


Bebek Bezi Reklamları

Şimdi biraz hayal gücünüzü çalıştırın:

25 yaşında, iş güç sahibi olmuş bir genç adam veya kadınsınız. 5 yaşındayken hani öyle iyi bir hatıra olsun diye aklıevvel ebeveyniniz sizi bir reklam filminde oynatmış. Aslında onların aklında böyle bir şey yokmuş ama öyle tatlı öyle tatlıymışsınız ki, etraflarındaki ekranda görünme manyaklarının gazıyla böyle bir şey yapmışlar.  Masmavi gözleriniz, lüle lüle sarı saçlarınız, pembe yanaklarınız ve tombul bedeninizi gören eş dost sürekli anne babanıza şöyle diyormuş."Ay bu çocuk çoook tatlı, neden bir reklamda oynatmıyorsunuz?"
Sizinkiler de sizi bir ajansa "yazdırmışlar." Kısa bir süre sonra da bir bebek bezi reklamının çekimine çağrılmışsınız.

25 yaşında bir yetişkin olan siz, 25 yaşındaki akıl ve duygunuzla 20 yıl önce çekilen bu filmi izlediğnizde acaba ne hissedersiniz?

Garip uçuk pembe-mavi bir dekorun ortasında tombul poponuzu sallayarak bir o yana bir bu yana koşuşturuyorsunuz. Fondaki müzik de biraz tuhaf gibi. İzlerken içiniz sıkıldı, hatta utandınız. Bir daha izlemek istemeyeceğinize eminsiniz.

 Şu anda benzer bir teklif hijyenik ped reklamı için gelse kabul eder misiniz?

Muhtemelen etmezsiniz. Ama şanslısınız çünkü bu kararı verecek olan sizsiniz. 5 yaşındaki size fikrinizi soran olmamıştı.

Ama şanslısınız. Çocuk cinsel ve ekonomik istismarı, pedofili, çocuk pornosunu anıştıran yazılı görsel basın ve internet imgeleri hakkında pek fikriniz yok. (Çok sevdiğim bir hocam "Adli bilimler demir bir leblebidir, böyle içinize oturur, ne yutulur, ne sindirilir." demişti.) 



Hissettiğiniz utanç ve huzursuzluk dışında bir de pedofili hastalarına uyarılma malzemesi olmuş olabileceğinizi düşünmenize gerek yok.

Ama sorun bu kadarla da sınırlı değil ne yazık ki.

Bu sadece medyanın ve medya izleyicisinin kendinden geçercesine yarattığı kocaman bir etik sorunun küçücük bir parçası.

Bir süre önce, İstanbul'un büyük ve bilinir caddelerinden birinde önümde yürüyen anne ve 5-6 yaşlarındaki kızı kanımı dondurmuştu. Annenin üzerinde pembe kenarları fırfırlı bir etek vardı, saçlarını sarıya boyamış ve pembe kelebeklerden tokalar takmıştı. Kızının üzerinde ise leopar desenli bir tayt ve hafif topuklu dore bir ayakkabı...

Bir kafeye oturun ve etrafınızdaki kadınların telefon konuşmalarını dinleyin. Ağzı yayarak çıkarılan ve garip bir kafa sesiyle tınlayan "Alo"lar, "Naber?"ler, "Kısssımm napıyosun"larla sarıldığınızı birkaç dakika içinde fark edeceksiniz. Sevgilileriyle bebek sesiyle konuşan kadınların sayısı da hiç azımsanacak gibi değil, inanın.

Kapitalizm, tüketimi pompalamak için ne yapacağını şaşırmış görünüyor. Kızımın oynadığı bebekler sevimlilikten çoktan uzaklaştı, küçük, fettan kadıncıklar artık.

Cinsellikle ilgili imgeler, bebek/çocuk imgeleriyle ne zaman karıştı. Bu iki uç ne zaman birlikte anılır oldu? Ben hatırlamıyorum açıkçası. Ama benim çocukluğumda olmadığını söyleyebilirim.



Hatta iş o kadar alenileşti ki cübbe giymiş bir ibiş çıkıp " Barbie bebeklerin tahrik edici olduğunu" bile söyledi.



       

Yaşının yasını tutmayı öğrenememiş ebeveynler çocuklarını hala bir birey değil de "küçük sevimli cüceler" olarak görmeye devam ettikçe sanırım çocuk kadınlar ve kadın çocuklar ortalıkta gezinmeye devam edecek.



(Bu bebeğin yüzünü ben kapattım. Google'a "sevimli bebek fotoğrafları"yazınca çıkıveriyor.)






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder